Sıkça Sorulan Sorular
6 aydan 8 aya kadar sürebiliyor.
Evet, 500 € ve üzeri bağışta bulunan bağışçılarımıza su kuyusu raporu gönderiyoruz. Gönderilen dosyada su kuyusunun fotoğrafları ile birlikte su kuyusundan faydalanan kişi sayısı ve birtakım teknik bilgiler yer alıyor.
500 € ve üzerinde olmayan su kuyusu bağışlarını bu fonda topluyoruz. Su kuyusu tamir ve eksiklerini bu fondan karşılıyoruz. Bu fona yapılan bağışlarda herhangi bir dosya gönderilmiyor.
Bu yardım türüne, su kuyusu tek başına açtıramayan ama kısmi 500 € ya da katları kadar miktarı bağışlayan yardımseverlerimiz ortaklaşa giriyor. Bu gruba giren bağışçılarımız su kuyusuna arzu ettikleri ismi verebiliyorlar ve kendilerine su kuyusu dosyası gönderiliyor.
Açtırdığımız su kuyularının 2 yıl boyunca oluşabilecek tüm eksiklerini tamamlıyor, gerekli tamir masraflarını da karşılıyoruz.
Adak, yapması lazım olmadığı hâlde sırf Allah rızası için bir mübah işi yapmayı kendine lazım kılmak demektir. Adak, başka bir tarifle bir ameli kendisine vecibe hâline getirmek üzere Allah’a söz vermektir. Allah rızası için yapılmış olan adaklar yerine getirilmesi gereken amellerdir ve Allah katında geçerlidir.
Cenâb-ı Hak Kur’ân-ı Kerîm’de “Nezirlerini eda etsinler.” (Hac suresi, 22:29) buyurmuştur.
Adanan şeyin ibadet cinsinden olması gerekir. Misal olarak “Üç gün oruç tutacağım.”, “Şu kadar namaz kılacağım.”, “Kurban keseceğim.” diyerek adakta bulunmak caiz ve sahihtir. Adaklar şarta bağlı (muallak) ve şarta bağlı olmayan (gayrimuallak) adaklar diye iki kısma ayrılırlar.
Nezirin şarta bağlı olan ve olmayan şeklinde ikiye ayrıldığı gibi bu türler de ayrıca kendi aralarında çeşitli kısımlara ayrılmaktadırlar.
1) Şarta bağlı olan adaklar (muallak adaklar):
Bazı hususların gerçekleşmesine ve yapılmasına bağlanan adaklar. Örneğin: “Hastalığım geçer ve iyileşirsem şu kadar oruç tutacağım.” veya “Şu kadar kurban keseceğim.” şeklinde yapılan adak. Bazen bir şeyin gerçekleşmemesine ve yapılmamasına bağlanan adaklar da olur.
Mesela: “Falan kimse ile konuşursam şu ibadeti yapmak üzerime vacip olsun.” şeklindeki adaklar.
Her ne zaman bu bağlanan şartlar oluşursa adanan şeyin yerine getirilmesi vacip olur. Bağlanan şart oluşmadan adanan şey yapılırsa, örneğin “Şu işim olursa şu kadar oruç tutacağım.” der de o iş olmadan önce adanan oruç tutulursa, daha sonra bağlanan şart oluşursa, önceden tutulan orucun yeniden tutulması gerekir.
2) Şarta bağlı olmayan adaklar (mutlak adaklar):
Bu tür adaklar da belirli olan (muayyen) adaklar ya da belirli olmayan (gayrimuayyen) adaklar diye ikiye ayrılır. Mesela, “Önümüzdeki perşembe günü oruç tutacağım.” demek şarta bağlı olmayan muayyen adak; “On gün oruç tutacağım.” diyerek yapılan adak ise şarta bağlı olmayan gayrimuallak adaktır.
Hangi türden adak olursa olsun bu adakların yerine getirilmesi gerekir. Yapılmazsa borçlu kalınır. Belirlenen yer, kişi ve miktarlar değiştirilebilir.
Adanılan şey bazen kurban kesmek olabilir. Adanan kurbanda şu iki husus önemlidir:
1) Adak kurbanı, udhiyye (Kurban Bayramı’nda kesilen kurban) ve hedy (hac yapan kişinin kestiği kurban) kurbanlarında olduğu gibi davar, sığır ve deve gibi dört ayaklı hayvanlardan olmalıdır.
2) Adak kurbanın etinden onu adayan kimse ile usûl (ana, baba, nine, dede ve yukarısı) ve füru (oğul, kız, torunlar ve daha aşağısı) yiyemezler. Adak kurbanın eti tamamen fakirlere tasadduk edilir.
Şayet adak kurbanını kesen veya adaktan yemesi yasak olanlar adak kurbanının etinden yerlerse yedikleri miktarın değerini fakirlere vermeleri gerekir.
Yeni doğmuş bebeğin başındaki ilk saçlarına akîka denir. Bu çocuğun doğumundan yedi gün sonra başındaki tüyleri kısmen veya tamamen tıraş edip adını koyduktan sonra Allah’a şükür için kesilen kurbana da akîka kurbanı denir.Bu kurbana “nesike” kurbanı da denir.
Akika kurbanı sünnetle sabit olmuş bir uygulamadır. Hz. Âişe (r.a.) anlatıyor: “Resûl-i Ekrem (s.a.v.) bize erkek çocuklar için iki, kız çocuklar için bir koyun ‘akîka’ olarak kurban etmemizi emretti." (İbn Mâce Sünen, Hadis No: 3163 ve 1515). Yine Hz. Âişe (r.a.) anlatıyor: “Peygamber Efendimiz (s.a.v.), torunları Hasan ile Hüseyin’in doğumlarının yedinci günü akîka kurbanlarını kesmiş ve adlarını koymuştur.” (Tecrid-i Sarih Tercümesi, XI, 401)
Akîka kurbanı Hanefi mezhebine göre mendup; diğer üç büyük imama göre sünnettir. Akîka kurbanı, çocuğun doğduğu günden buluğ çağına kadar kesilebilir. Fakat yedinci günde kesilmesi daha efdaldir. Çocuğun yedinci günde adı konulur ve başının saçları kesilip ağırlığınca altın veya gümüş tasadduk edilir.
Akîka kurbanı olarak kesilecek hayvanlarda aranan şartlar, diğer kurbanlarda aranan şartlardır. Akîka kurbanının etinden akîkayı kesen kimse yiyebileceği gibi ev halkı da bu etten istifade eder. Bir kısmı ise ihtiyaç sahiplerine tasadduk edilir.
Herhangi bir vesileyle Allah’a şükretmek için kesilen kurbana şükür kurbanı denir. Bir kimse arzu ettiği bir gayeye ulaşmış olması veya bir nimete nail olduğu için şükür kurbanı kesebilir. Böyle kesilecek kurban adak kurbanı değildir. Dolayısıyla şükür kurbanı kesmek zorunlu değildir.
Hâlbuki adanan kurbanın kesilme mecburiyeti vardır. Temettu veya kırân haccı yapan kişilerin, aynı mevsimde hac ve umreyi beraberce yapmış olmaları sebebiyle Harem bölgesinde kesmiş oldukları kurbanlar da şükür kurbanlarıdır.
Şükür kurbanı, adak kurbanı olmadığı için kesilen bu kurbanın etinden, şükür kurbanını kesen de ailesinin diğer fertleri de yiyebilir. İhtiyaç içindeki insanlara da tasadduk edilebilir.
Su kuyularımızın olduğu, yetimlerimizin bulunduğu ülkelere belli periyotlarla gidiyoruz. Bu zaman zarfında bağışlanan kurbanlar yetimlere, öksüzlere ve muhtaçlara dağıtılıyor.
Kesildiği bilgisi, iletişim bilgisi veren tüm bağışçılarımıza sms ile gönderiliyor.
Yetim kefilliği süresi en az bir yıl olup, bağışçının bir yıldan daha fazla destekleme beyanı ile, yetim kendi ayakları üzerinde durana kadar sürüyor. Yetim destekçisi bir yıl sonra desteğinin durdurulmasını istiyor ise bizlere yazılı bir şekilde (e-posta ile de olabilir) bunu bildirmelidir.
Aylık 35 €’luk miktarla yetimi en az bir yıl destekleyen her bir yetim destekçisine yetimi hakkında bilgi içeren dosya gönderiyoruz. Gönderilen dosyada yetimin fotoğrafı ile birlikte yaşadığı şehir, aile, okul ve kişisel bilgileri yer alıyor.
Yetim dosyaları 3 ila 6 hafta arasında yetim kefiline gönderiliyor.
Yetim kefilliği, en az bir yıl olmak üzere, aylık 35 €’luk miktarla bir yetime destek çıkmaktır. Yetim kefilliği dışında bu alanda yapılan tüm bağışlar yetim fonunda toplanıyor ve yetimlerin genel ihtiyaçları için harcanıyor. Yetimler için bayramlık hediyeler, okul ihtiyaçları, kıyafetler vb. gibi yardımlar bu fondan karşılanıyor. Yetim fonuna yardımda bulunan bağışçılara yetim dosyası göndermiyoruz.
Katarakt Fonu, yapılan cüzi yardımlar ile katarakt ameliyatlarının gerçekleştirilmesi için oluşturulmuş fondur. Bu alanda yapılan cüzi yardımlar bir araya gelerek bir yaraya merhem olmaktadır.
Kurban kampanyası Havuz Sistemi ile çalışıyor. Bu sistem sayesinde kurban hisse fiyatı 100 €’dan düşük olan yerlerde kesim yapabildiğimiz gibi, hisse fiyatı 100 € üzerinde olan yerlerde de kesim yapabiliyoruz.
Havuz Sistemi’nden dolayı hangi ülkede kesildiği gibi bir ileti göndermiyoruz. Aslolan aldığımız kurban hisse sayısını kesmektir. Bu da gerçekleşiyor.
Hasene Asya, Afrika, Güney Amerika ve Türkiye’de Binlerce İhtiyaç Sahibine Yardım Ediyor.
Kesildiği bilgisi, iletişim bilgisi veren tüm bağışçılarımıza gerek sms, gerek e-mail ile de gönderiliyor. Ayrıca adresini veren bağışçılarımıza posta yolu ile kart olarak da bilgilendirmede bulunuyoruz.
Hasene kurban bağışı bilgilendirmesi sizlere sms olarak gönderiliyor..
Kurban zarflarımızın üzerinde vekâletin alındığına dair bir ibare yer alıyor. Ayrıca kurban niyeti ile bağış yapıldığında sizler açısından vekâlet verilmiş, bağışı alan bizler açısından da vekâlet alınmış oluyor. Burada aslolan niyettir. Aksi durumda on binlerce kişiden bizzat vekâlet almaya kalkmak, bu kadar büyük bir organizasyonu işlerlik açısından sıkıntıya sokacaktır.
Kumanya paketleri genel olarak pirinç, makarna, mercimek, sıvı yağ, şeker, un, süt tozu, çay, meyve suyu ve hurma gibi temel gıda maddelerinin içermektedir. Kumanya içeriği dağıtım yapılan ülkelerde tüketilen gıda maddelerine göre değişmektedir.
Kumanya bağışını nasıl yapabilirim?
Hadîs-i şeriflerde fitre miktarının hangi mallardan, ne kadar verileceği belirtilmiştir. Ancak o zamanki ölçeklerin farklılığı ve malların kullanımında bir değişiklik olduğu için İslam âlimleri bugünkü fitre miktarının en az bir kişinin, bir günlük yiyecek ihtiyacını karşılayacak şekilde olması gerektiğini ifade etmişlerdir. Kişi başı fitre miktarı aktüel olarak 10 Euro’dur.
Kişi, temel ihtiyaçlarını karşılamıştır. Bir yıl sonra elinde 3.800 Euro para, 50 g altın (mücevher), 1.250 Euro tasarruf veya konut tasarruf hesabında parası vardır.
50 g altının kendisi nisap miktarında değildir. Ancak diğer mallar nisap miktarını aştığı için bu sefer zekâta tabidir. O zaman 50 g x 37,07 Euro* = 1.853,50 Euro. Buna göre: 3.800 Euro + 1.853,50 Euro + 1.250 Euro = 6.903,50 Euro. Bundan 100’de 2,5 oranındaki miktar zekât olarak ödenir. Bu da 6.903,50 Euro x 0.025 = 172,58 Euro zekât demektir.
* 08.03.2019 tarihinde altının gram fiyatı: 37,07 €
Altının gram hesabı, hangi tarihte zekât ödenecekse ona göre
belirlenmelidir.
Hadîs-i şeriflerde fitre miktarının hangi mallardan, ne kadar verileceği belirtilmiştir. Ancak o zamanki ölçeklerin farklılığı ve malların kullanımında bir değişiklik olduğu için İslam âlimleri bugünkü fitre miktarının en az bir kişinin, bir günlük yiyecek ihtiyacını karşılayacak şekilde olması gerektiğini ifade etmişlerdir. Kişi başı fitre miktarı aktüel olarak 10 Euro’dur.
Kur’ân-ı Kerîm’de 30 âyet-i celilede zekât ibadeti bizzat “zekât” kelimesi ile zikredilmekte ve zekâtın ödenmesi emrolunmaktadır. Bununla birlikte, 14 ayette ise “sadaka” kelimesi geçmektedir. Bunların bir kısmı ile de yine zekât kastolunmaktadır;
“Onların mallarından sadaka al; bununla onları (günahlardan) temizlersin, onları arıtıp yüceltirsin. Ve onlar için dua et. Çünkü senin duan onlar için sükunettir (onları yatıştırır). Allah işitendir, bilendir.”
(Tevbe suresi, 9:103)
“İşte sizler, Allah yolunda harcamaya çağırılıyorsunuz. İçinizden kiminiz cimrilik ediyor. Ama kim cimrilik ederse, ancak kendisine cimrilik etmiş olur. Allah zengindir, siz ise fakirsiniz. Eğer O’ndan yüz çevirirseniz, yerinize sizden başka bir toplum getirir, artık onlar sizin gibi de olmazlar.”
(Muhammed suresi, 47:38)
Şu üç ayet zekâtın farz bir ibadet olduğunun delilleridir.
“Namazı kılın, zekâtı verin.”
(Bakara suresi, 2:110)
“Müminlerin mallarından zekât al ki onları temizleyip mallarını çoğaltasın.”
(Tevbe suresi, 9:103)
“Hasat günü ürünün hakkını ödeyin.”
(En’âm suresi, 6:141)
Şu hadîs-i şerifler zekâtın farz oluşunun delilleridir:
“İslam beş temel üzerine kurulmuştur. Bunlardan biri de zekât vermektir.”
(Buhari, İman, 1,2; Müslim, İman, 19-22; Tirmizi, İman, 3; Nesei, İman, 3.)
Peygember Efendimiz (s.a.v.), Muaz b. Cebel (r.a.)’ı Yemen’e vali olarak gönderirken kendisine şu sözleri söylemişti:
“Onlara bildir ki, Allah Teâlâ kendilerine zekâtı farz kılmıştır. Zekâtı onların zenginlerinden al, ihtiyaç sahiplerine ver.”
(Buhari, Zekât, 1; Ebu Davut, Zekât, 5; Nesai, Zekât, 46; İbn Mace, Zekât, 1.)
Zekâtın farz bir ibadet olduğu hususunda asırlarca bütün müctehit âlimler söz birliği etmişlerdir. Zekât, zekât mükellefi olan her Müslüman‘ın yılda bir defa zorunlu olarak vermesi gerekli olan mali bir ibadettir. Bundan dolayıdır ki, Zekâtın farz olduğunu inkâr eden kimse dinden çıkar. Zekâtın farziyyetini şüphesiz bir şekilde kabullenip buna karşın eksik veren günahkâr olur.
Akıllı, olgunluk hâlini idrak etmiş, Müslüman ve hür, temel ihtiyaçlarından ve borçlarından fazla olarak, üzerinden bir yıl geçmiş zekât mallarından nisap miktarı mala sahip olan her erkek ve kadın üzerine farz olur.
“Sadakalar (zekâtlar) Allah’tan bir farz olarak ancak yoksullara, düşkünlere, (zekât toplayan) memurlara, gönülleri (İslam’a) ısındırılacak olanlara, (hürriyetlerini satın almaya çalışan) kölelere, borçlulara, Allah yolunda çalışıp cihat edenlere ve yolcuya mahsustur. Allah pek iyi bilendir, hikmet sahibidir.”
(Tevbe suresi, 9:60)
Ulemanın içtihatına göre zekât, ayette geçen sekiz sınıfa eşit olarak dağıtılabileceği gibi şartlara göre bir veya birkaç sınıfa da verilebilir.
Zekât ve fitre yalnızca fakirlerin hakkı olmayıp, zekâta hak kazanan başka gruplar da vardır. Onun için de müstehak olanlar arasında adaletli bir dağıtımın yapılması gerekir. Zekât uygulaması İslam tarihinde toplumsal bir ibadet olarak ele alınmıştır. Bu yüzden fakirlerin ve diğer ihtiyaç sahiplerinin şahsiyetlerinin rencide edilmesini önlemek için toplumsal bir organizasyon gerekli görülmüştür. Bu toplumsal organizasyon, yukarıda da ifade edildiği gibi aynı zamanda bir görevdir.
Dolayısıyla öğrenim gören ihtiyaç sahibi yüksek okul talebelerine ve diğer öğrencilere; Avrupa’da çocuklarımızın dinî ve kültürel eğitimlerine; eğitime destek olarak yapılan hizmet çalışmalarına; hiçbir geliri olmayan fakir, dul ve yetimlerle yolda kalmışlara; maddi imkânsızlık sebebiyle tedavi olamayan yoksul hastalara; ihtiyaç sahibi okul, vakıf ve hastahanelere; deprem ve sel gibi, tabii afetlerden dolayı mağdur kalanlara; İslam’a ve Müslümanlara hizmet eden ihtiyaç sahiplerine; savaşlar sebebiyle mazlum ve mağdur kalanlara ve muhacirlere, Müslüman varlığının sürdürülmesi için, lüzumlu tüm kurumların giderlerine ve de bütün hayır gruplarının hepsine, ihtiyaca binaen harcanır.
Altın, gümüş, zirai ürünler ve evcil hayvanlar ile ticaret mallarının zekâtlarını kendi cinslerinden vermek caiz olduğu gibi kıymetleri üzerinden vermek de caizdir.
Zekâtta gaye ihtiyaç içinde olanların bu ihtiyaçlarının karşılanmasıdır. Zekât, zekâta tabi malın kendisinden ödenebileceği gibi, çoğu zaman zekâta tabi olan malların kıymetini vermekle de eda edilir ve ihtiyaç içindekiler kendi ihtiyaçlarını bu bedelle karşılarlar.
Zekât, Allah (c.c.) tarafından ihsan edilen servet nimetine şükür anlamı taşır. Zekâtla mal eksilmediği gibi, tam tersine, içinden zekât verilen mal bereketlenir ve artar. Sadaka verdiği için iflas etmiş bir insana rast gelinmemiştir. Kur’ân-ı Kerîm bunu şöyle beyan buyurur:
“Eğer siz şükrederseniz, mutlaka verdiğim nimetleri artırırım.”
(İbrâhim suresi, 14:7)
“[…] zekâtı verenlerin Rableri katında elbette mükâfatları vardır […]”
(Bakara suresi 2:277)
Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Mallarınızı zekât vermek suretiyle koruma altına alın, hastalıklarınızı sadaka vererek tedavi edin, gelecek olan belalara karşı dua ile hazırlıklı olun.”
(Taberani ve Ebu Nuaym el-Hilye)
“Mallarınızı, zekât(ını) vererek temizleyiniz.”
(Lübabü’l Hadis)
Zekâtı eda etmemek hem dünyevi hem de uhrevi cezalara sebep olur. Şu âyet-i kerîmeler ve hadîs-i şerifler zekâtı eda etmemenin dünyevi zararlarına işaret eder.
Ayetler:
“Allah’ın, kereminden kendilerine verdiklerini (infakta) cimrilik gösterenler, sanmasınlar ki o, kendileri için hayırlıdır; tersine bu onlar için pek fenadır. Cimrilik ettikleri şey de kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah’ındır. Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.”
(Âl-i İmrân suresi, 3:180)
“Dini yalanlayanı gördün mü? İşte o, yetimi itip kakar; yoksulu doyurmaya teşvik etmez; Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, onlar namazlarını ciddiye almazlar. Onlar gösteriş yapanlardır ve hayra mani olurlar.”
(Maun Suresi, 1-7)
Hadis-i şerifler:
“Sadaka (zekât) bir mala karışırsa, o mal helak (yok) olur.”
(Beyhaki)
“Her kim malın zekâtını vermezse Allah (c.c.) onun malından korumasını kaldırır.”
(Lübabü’l Hadis)
Yukarıda zikredilen ayet ve hadîs-i şeriflerden anlaşılan uyarıları şöyle özetleyebiliriz:
1. Zekâtta Allah’ın emrinin tersine gidildiği ve cimrilik edildiği takdirde Allah (c.c.)’nun bu görevi bizden alıp başka bir topluma verileceği zikrediliyor.
2. Zekât hangi mala karışırsa onu mutlaka helak edeceği ifade ediliyor
Zekâta tabi olan altın, gümüş, zirai ürünler ve evcil hayvanlar ile ticaret mallarının zekâtlarını kendi cinslerinden vermek caiz olduğu gibi kıymetlerini vermek de caizdir. Bu konuda mal sahipleri tercih hakkına sahiptir. Nitekim, öşür, harac, fitre, adak ve azat etme dışındaki kefaretlerde de hüküm böyledir.
Zekâtta gaye ihtiyaç içinde olanların bu ihtiyaçlarının karşılanmasıdır. Zekât, zekâta tabi malın kendisinden ödenebileceği gibi çoğu zaman kıymetini vermekle de eda edilir ve ihtiyaç içindekilerde kendi ihtiyaçlarını bu bedelle karşılarlar.
Bu duruma göre bir kimse altının zekâtı için, kıymeti kadar gıda maddesi veya kumaş verebilir. Yine saime hayvanlar veya ticaret malları için de nakit para verebilir. Ancak bu konuda ihtiyaç sahipleri için yararlı olanı tercih etmek daha uygundur.
1. Altın ve Gümüşte Nisap:
Altın ve gümüşün nisabı, şer’i ölçüye göre 80 gram, gümüşün nisabı ise 560 gramdır. Borcundan ve asli ihtiyaçlarından fazla olarak 80 gram altına veya 560 gram gümüşe yahut bunların karşılığı kadar para ya da ticaret malına sahip olan kimse, üzerinden bir yıl da geçmişse zekâtla yükümlü olur. Altın, gümüş ve parada zekât nispeti kırkta bir, yani %2,5’tur. Buna göre, 80 gram altında iki gram, 560 gram gümüşte ise 14 gram zekât gerekir.
2. Ziynet Eşyasının Zekâtı:
Altın veya gümüşten yapılmış ziynet takımları, tablo, kap, kaşık, çatal ve benzerleri için nisap miktarına ulaşınca zekât gerekir. Çünkü altın ile gümüş büyüyen mallar olup, bunlar yaratılış olarak ticaret için hazırlanmıştır. Ayrıca bunların özünde satış bedeli olma (semen) niteliği vardır. Bu yüzden ister külçe, ister döküm, isterse de insanlar için süs eşyası olarak elde bulunsun, sahibi bunların zekâtını vermekle yükümlüdür.
3. Nisap Tamamlama:
Altın, gümüş, para ve ticaret malları nisap tamamlamada biri diğerine eklenir. Buna göre, bir kimsenin bir miktar altın ile gümüşü, bir miktar da ticaret malı bulunsa, bunların toplamının kıymeti bir nisap miktarına, mesela 80 gram altına denk düşse, kırkta bir nispetinde zekât gerekir.
4. Ayarı Düşük Altın ve Gümüşün zekâtı:
Değeri daha düşük madenle karışık bulunan altın veya gümüşe “mağşûş” denir. Altının gümüşle veya gümüşün bakırla karıştırılması gibi.
Altın ve gümüş başka bir madenle karışık bulununca, altını çoksa altın, gümüşü çoksa gümüş hükmünde olur. Eğer karışık maden yarıdan fazla ise altın veya gümüş kısmı nisap miktarına ulaşırsa veya ulaşmadığı takdirde başka parası yahut ticaret malı bulunursa, ona göre zekâtı hesap edilerek verilir. Bunlar ticaret mallarından ise diğer maden kısmı da ayrıca dikkate alınır. Bunların altın veya gümüş kısmı nisap miktarına ulaşmazsa tamamı ticaret malı hükmünde olur.
Altın ile gümüş, biri diğeri ile tamamlandığında, hangisinin gramajı ağırsa onun cinsinden zekâta tabi olurlar. Altın çoksa altın; gümüş fazla ise gümüş üzerinden zekâtları hesaplanır.
5. Kâğıt Paraların Zekâtı:
Kâğıt paralarla madenî paralar, altın ve gümüş paralar yerine mal mübadelelerinde kullanılan paralardır. Bunlar eşyanın günümüzdeki karşılığı olan satış bedeli (semen) olmuşlardır. Bunun için nisap miktarına ulaşınca kâğıt paralara da altın ve gümüşte olduğu gibi kırkta bir oranında zekât farz olur. Parada altın nisabının esas alınması daha uygundur. Çünkü altın bugünkü para işlemlerinde esastır.
6. Alacakların Zekâtı:
Başkalarının zimmetinde olup, nisap miktarına ulaşan nakit para türünden alacaklar, zekâta tabi olma konusunda üç kısma ayrılır.
a) Kuvvetli Alacaklar:
Borç olarak verilen paralar, veresiye satılan ticaret mallarının bedeli olan alacaklar, borçlu borcunu kabul ediyorsa veya borç sağlam belgelerle ispat edilebilecek durumda ise kuvvetli alacaklardır. Bunlar tahsil edildiği zaman geçmiş yıllara ait zekâtları verilir.
b) Orta Derecede Alacaklar:
Ticaret mallarının veya yılın yarıdan fazlasında merada otlayan hayvanların satışından doğan alacaklar niteliğinde olmayıp, kira alacağı veya adi bir elbisenin satışından doğan alacaklar, orta alacaklardır. Bu gibi borçlarda yıllanma süresi kiracının veya müşterinin zimmetinde borç meydana geldiği tarihten itibaren başlar ve geçecek yıllar için zekât vermek gerekir.
c) Zayıf Alacaklar:
Bir şeyin karşılığı olmaksızın başkasının üzerinde olan alacaktır. Mehir, miras, vasiyet, anlaşmalı boşanmada kadından alınacak muhâlea bedeli ve diyet alacağı gibi alacaklar bu niteliktedir. Bu gibi alacaklardan nisap miktarı elde edilip üzerinden bir yıl geçmedikçe zekât vermek gerekmez.
Sonuç olarak; bu alacakların her birinden zekât vermek farzdır. Ancak ödeme teslim alma sırasında farz olur. Kuvvetli alacaklarda nisabın beşte biri alınınca, orta ve zayıf alacaklarda ise nisabın tamamı alınınca zekât vermek gerekir. Diğer yandan bir bedel karşılığı olmayan zayıf alacaklar yeni bir kazanç elde etme niteliği taşıdığı için bunların üzerinden bir yıl süre geçmesi gerekir.
Altın, gümüş ve para dışındaki mallar ile; ev eşyası, akarlar, hayvan türleri, tarım ürünleri, elbiseler ve benzeri menkul ve gayrimenkullerden ticaret için hazırlanan mallar kastedilir. Sahibinin satıp kâr etmek amacıyla edindiği ev, dükkân, arsa, tarla, bahçe ve benzeri akarların hükmü de ticari eşyanın hükmü gibidir. Bu gibi akarlar da ticari eşya gibi zekâta tabidir.
Ancak sahibinin veya bir yakınına tahsis edilmiş ve kira ve benzeri bir gelir getirmeyen ev, ticaret için kullanmakta olduğu iş yeri, depo, büro ile sanayi için kullandığı tesislerden zekât gerekmez.
1. Ticaret Malından Zekât Alınmasının Şartları:
a) Ticaret Malının Nisap Miktarına Ulaşması: Yıl başında kıymetleri en az 560 gram gümüş veya 80 gram altın miktarında bulunan ticaret mallarının zekâtı için yıl sonundaki kıymetleri esas alınır. Bu kıymetlere göre zekâtı verilir.
b) Ticari Malın Üzerinden Bir Yıl Geçmesi: Ticaret malına sahip olunduğu tarihten itibaren malların kıymetleri üzerinden bir yıl geçmiş olması şarttır. Malın kendisi üzerinden yıl geçmesi şart değildir. Hanefî ve Mâlikîlere göre bu konuda geçerli olan yılın başı ile sonu olup, ortası değildir. Bir kimse yılın başında nisap miktarı mala sahip olup yıl içinde bu mal azalır, daha sonra yıl sonunda yeniden nisap miktarına ulaşırsa bu maldan zekât vermek gerekir.
c) Satın Alma Sırasında Ticarete Niyet Etmek: Ticaret malları satın alınırken bunlarla ticaret yapmaya niyet etmek gerekir. Eğer bu mallara sahip olduktan sonra niyet edilirse, niyetin ticaret işine yakın olması gereklidir. Satışa arz etmek, satış için ilan vermek veya satış için başkasına yetki vermek gibi bir fiil olmadıkça mücerret bir niyetle bir mal, ticaret malına dönüşmüş olmaz.
Başlangıçta ticaret niyetiyle satın alınmamış olan bir mal, mesela bir arsa, birtakım eşya, halı veya bir miktar tahıl ileride satılmak üzere saklansa, bu bir ticaret malı sayılmaz. Bu yüzden bunun bir yıl geçmekle zekâtı lazım gelmez. Bir kimse şehir kenarındaki bir gayrimenkulünü zirai ürünler yetiştirmek veya depo vb. için kullanılmak üzere kiraya vermekte ise, bu yer geliri üzerinden zekâta tabi olur. Fakat burası belediye imar alanına girip, parsellendikten sonra satışa arz edildiği tarihten itibaren ticaret malına dönüşür ve değeri üzerinden kırkta bir zekâta tabi olur.
Özet olarak, bir şeyin ticaret malı sayılıp, bundan zekâtın gerekmesi için; malın nisap miktarına ulaşması, üzerinden bir yıl geçmesi, niyetle birlikte fiilî olarak da ticarete başlanılmış olması, ayrıca malların ticaret niyetine elverişli bulunması şarttır.
2. Ticaret Malından Zekâtın Hesaplanması:
Ticaret eşyası üzerinden bir yıl geçince altın veya gümüş üzerinden ihtiyaç sahipleri için daha yararlı olan tercih edilerek nisap belirlenir. Zenginlik sınırının tespitinde, temel ihtiyaç maddeleri istisna edilerek, tercih edilen görüşe göre kişi kendisinin ve bakmakla yükümlü olduğu kimselerin bir yıllık masraflarını ve borçlarını düşer. Geride kalan nakit para veya ticaret eşyası nisap miktarına ulaşır ve üzerinden de bir yıl geçmiş olursa, bunlar birbirine eklenerek kırkta bir zekâta tabi olur. (İbnu’l Hümam, Fethu’l Kadir, C.1, Shf. 528)
Ticaret malının zekâtı kırkta bir olarak kendi cinsinden verilebileceği gibi, malın kıymetinin kırkta biri de verilebilir. Zekât yükümlüsü bu konuda tercih hakkına sahiptir. Çünkü ticaret malı, zekâtın farz olduğu bir maldır. Altın, gümüş, hayvan veya tarım ürünlerinde zekât kendi cinslerinden verilebildiğine göre bunların zekâtını da kendi cinsinden vermek caizdir.
Ticaretten yıl boyunca elde edilen kârlar ile hayvanlardan doğan yavrular, miras, bağış gibi ticari olmayan yollardan elde edilen mallar sermayeye eklenir. Yıl sonunda bunlar bir bütün olarak değerlendirilerek zekât hesabı yapılır. Ancak yıl dolduktan sonra meydana gelecek ilaveler asıl mala eklenmez.
İslami esaslara göre kurulan ortaklıklarda her ortak kendi hissesine düşen zekâtla yükümlü olur. Ortaklar sadece ticaretin gerektirdiği işlemlerde birbirlerinin vekili sayılır. Zekât bir ibadet olup, geçerli oluşu niyete bağlıdır. Bu nedenle şirket adına zekât verilebilmesi için ortakların birbirlerine özel yetki vermeleri gerekir. Şirketlerin zekâtını sermaye ortaklığı ve kâr ortaklığı üzerinden şu şekilde açıklayabiliriz:
1. Sermaye Ortaklığı:
İki ve daha çok kimsenin sermayelerini birleştirmek suretiyle oluşturdukları ortaklık türüdür. Sermayeler eşit veya farklı miktarlarda olabilir. Kârın paylaşılma şekli serbest sözleşme ile belirlenirken, zarara katlanma kural olarak sermaye oranlarına göre olur. Bu çeşit ortaklıklar ya ticaret şirketi veya üretim yapan sanayi şirketi türünde olabilir.
Ticaret şirketinde zekât dışı tutulacak büro, dükkân, depo, servis aracı gibi sabit sermaye daha az olur.
Örneğin bir gıda maddeleri ticareti yapan bir şirketin yıl sonu zekâtının hesaplanması şöyle olur: Önce yıl sonu muhasebe sonuçlarına göre borçlar düşülür. Varsayalım ki,
400 bin € nakit parası
20 ton pirinci,
20 ton toz şekeri,
20 ton da kuru fasulyesi bulunsa,
Eşit hisseli dört ortak varsa, her birinin zekât yükümlülüğü dörtte bir üzerinden olur. Her bir ortağın şirket dışı özel bir borcu veya zekâta tabi başka bir malı yoksa bu şirketten her birinin zekât borcu şöylece ortaya çıkmış olur:
400 000 € : 4 = 100 000€ : 40 = 2500 € (verilecek zekât)
20 ton pirinç : 4= 5 ton pirinç : 40 = 125 kg. pirinç (verilecek zekât)
20 ton toz şeker : 4=5 ton toz şeker : 40 = 125 kg. toz şeker (verilecek zekât)
20 ton fasulye : 4 = 5 ton fasulye : 40 = 125 kg. fasulye (verilecek zekât)
Sanayi şirketinde ise artıcı olmayan sabit sermaye daha büyük olur. Bir fabrikanın binası, makineleri, depoları, servis araçları, lojmanları ve ticaret malı niteliğinde bulunmayan diğer gayrimenkulleri zekât dışı kalır. Borçlar düşüldükten sonra, geride kalan nakit para, döviz, hammadde, mamul veya yarı mamul tüm ekonomik değerler yıl sonu değerleri üzerinden kırkta bir zekâta tabi olur. Her ortak, şirketin zekâta tabi mal varlığından kendi hissesine düşen kısmını hesaplayıp kırkta bir zekât vermekle yükümlü olur. Ancak bu ortağın şirket dışı borçları varsa, bu payını adı geçen borçlara karşılık tutabilir. Zekâta tabi başka malı varsa bunlar da şirket hissesine eklenerek zekât hesabı yapılır.
2. Hisse Senetlerinin Zekâtı:
Bir şirketteki ortaklık payını belirleyen belgeye “hisse senedi” denir. Bu senet başlangıçta şirketin gerçek mal varlığını yansıtırken, yıllar sonra, şirketin mal varlığı yüzlerce kat büyüdüğü hâlde hisse senetlerindeki miktarın sabit kaldığı görülmektedir. Mesela hisse senetlerindeki toplam meblağ üç yüz milyon tutarken, şirketin mal varlığı on veya on beş milyar liraya yükselebilmektedir. Hisse senedinin üzeri rakamlara göre birkaç katı nominal değer üzerinden alıcı bulması da bu senetlerle mal varlığı arasındaki büyük farkı kapatmaya yetmemektedir. Diğer yandan on beş-yirmi yıl önceye ait rakamlara göre kâr paylarının verilmesi yanıltıcı olmaktadır.
Dağıtılmayan kârların şirketin mal varlığına eklenmesi ve sürekli büyümenin sağlanması ortakların rızası bulununca mümkün ve caizdir. Ancak ortaklıktan amaç kâr elde etmek olduğu için ortaklardan herhangi birisi ihtiyacı olduğu için kâr dağıtımını istese onun kârını hesaplayarak vermek gerekir. Bu takdirde kâr almayan ortakların hisseleri büyümüş olur. Kısaca dağıtılmayan veya kısmen dağıtılan kârların ya da şirketin enflasyonlar yüzünden sürekli değeri değişen mal varlığının yeniden değerleme yoluyla kıymet biçilerek hisse senetlerine yansıtılması gerekir. Mesela bir kimsenin on beş yıl önce yüz milyon liralık bir şirkette bir milyon lira hissesi varsa, bugün böyle bir şirketin on beş milyar liralık mal varlığı olmuşsa, bu ortağın payı 150 milyon lira kadardır. İşte böyle bir şirketin zekâta tabi mal varlığı, zekât dışı sabit sermaye unsurları düşüldükten sonra üçte bir olsa, bu ortak elli milyon liranın kırkta bir zekâtı ile yükümlü olur. Bir İslam beldesinde her Müslüman ortağın yıl sonlarında, ortağı bulunduğu şirketin zekâta tabi mal varlığı içindeki hissesinin yüzde oranını bilme hakkı vardır.
Ticaretten yıl boyunca elde edilen kârlar ile hayvanlardan doğan yavrular, miras, bağış gibi ticari olmayan yollardan elde edilen mallar sermayeye eklenir. Yıl sonunda bunlar bir bütün olarak değerlendirilerek zekât hesabı yapılır. Ancak yıl dolduktan sonra meydana gelecek ilaveler asıl mala eklenmez.
3. Tahvillerin Zekâtı:
Maktu gelirli tahvil kıymeti üzerinden, kâr-zarar tahvilleri ise yıl sonundaki ana para ve kâr toplamı üzerinden zekâta tabi olur.
4. Kâr Ortaklığı:
Bir taraf sermayeyi, diğer taraf da emeğini ortaya koyarak emek-sermaye ortaklığı kurulabilir. Buna İslam’da “Mudarabe” denir. Kârın paylaşılması sermaye sahibi ile işletmeci arasında serbest sözleşmeye göre olur. Zarara işletmecinin kasıt, kusur veya ihmali bulunmadıkça yalnız sermaye sahibi katlanır. İşletmecinin zarardan payı, emeğinin boşa gitmesi şeklinde ortaya çıkar. Mudarabe, İslam bankacılığının da esasını teşkil eder.
İşte emek-sermaye ortaklığında, ortaklığın tasfiyesi beklenmeksizin yıl sonunda sermaye sahibi, sermaye ve kârdan payına düşenin, işletmeci ise yalnız kârdan payına düşenin zekâtı ile yükümlü olur. (İbn Abidin, Redu’l Muhtar, C.3, Shf.364, Züheyli, el-Fıku’l İslami ve Edilletuhu, C.2, Shf. 799)
5. Ticaret Mallarının Zekâtının Tespitinde Muhtelif Misaller
Eldeki her malın, o beldedeki tedavülde olan para üzerinden kıymeti belirlenir ve yukarıdaki formüle uygun olarak zekâtı hesaplanır.
Altın, gümüş ve mütadavel paraların dışındaki mallar (eşya ve emtia), ticari, zirai veya saime olmadığı sürece zekâta tabi olmaz. Ticari malların türleri, kendi başlarına zekâta tabi olacak miktara ulaşamasa da biri diğerine eklenir; elde edilen miktar nisap miktarına ulaşırsa, ihtiyaç sahiplerinin lehine olacak şekilde altın veya gümüş üzerinden zekât hesabı yapılır ve öylece zekâtı ödenir. Bir malın zekâta tabi olması için, artıcı, üreyici olması şarttır. Bu durum altın, gümüş ve para için söz konusu değildir. Bunların kendileri nami (artıcı) olarak kabul edilmiştir. (El-İhtiyar, C.1, Shf. 112)
Şöyle bir örnekle konu daha iyi açıklanmış olur: Bir Müslüman’ın elinde ticaret yapmak üzere 10 tane koyunu, 5 tane sığır, 2 tane atı, 1 gümüş ibriği, 1 altın karışık tepsisi, birkaç gömlek vs. olsa duruma bakılır. Bu miktardaki malların hiçbirinin kendi başına nisaba sahip olmadıkları görülür. Bu mallar ticari hüvviyete sahip oldukları için, hepsi bir araya getirilir ve kıymeti altın veya gümüş üzerinden değerlendirilir, 1:40 oranında zekâtı verilir.
Ticaret için alınan hayvanlar, sene içinde saime hayvanlar grubuna girdirilecek olursa, bu tarihten itibaren zekât müddeti hesap edilir. Bu tarihten itibaren bu malların üzerinden bir sene geçince zekâtları ödenmek mecburiyeti hasıl olur. Saime mallar ile ticaret mallarının zekâtları muhtelif olduğu için, birine lazım gelen havl-i havelan (üzerinden bir yıl geçmesi), diğerine de geçerli olmaz. Ticaret malları ile altın ve gümüşün yıl içerisinde durumlarının değişmesi hâlinde havl-i havelan kesilmez. Yani zekâta bu malların tabi olması için yeniden bir tarih başlangıcı belirlenmez. (Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu, C. 4, Shf. 94) Yıl sonunda da nisap baki kalmışsa zekâtın ödenmesi gerekir. Yıl ortasında nisaptaki olabilecek noksanlıkların zekâtın gerekliliği için bir zararı olmaz.
Zekâta tabi hayvanların evcil olması yanında şu altı türden olması da gerekir: Koyun, keçi, sığır, manda, deve ve at. Ebu Hanîfe’ye göre, atlara da zekât farzdır. Ebu Yûsuf ve İmam Muhammed’e göre ise atlara zekât gerekmez. Fetvaya esas olan bu ikinci görüştür. Katır, eşek ve geyikler için de zekât gerekmez.
Hayvanlardan zekât vermenin farz olması için şu şartların bulunması gerekir: (İbnu’l Hümam, Fethu’l Kadir, C.1, Shf. 494; İbn Kudame, el-Mugni, C.2, Shf. 575-577, 591-596)
a) Zekâta tabi olacak hayvanların evcil olması.
b) Hayvan sayısının ileride açıklayacağımız nisap miktarlarına ulaşması.
c) Hayvanların üzerinden sahibinin mülkiyetinde olarak bir yıl geçmesi.
d) Yılın büyük bir kısmında hayvan saime, yani kırlarda mera ve otlaklarda beslenmiş olması, evde yulaf, yem vb. ile beslenen hayvanlardan olmaması. Ticaret için olan hayvanların hükmü diğer ticaret malları gibi olur.
1. Koyunlar İle Keçilerin Zekâtı:
Sâime olan koyun ve keçi sürüsünün kırktan azına zekât düşmez. Koyun ve keçi sayısı kırk olur ve bunların üzerinden bir yıl geçerse zekât farz olur. 40’tan 120’ye kadar bir koyun, 121’den 200’e kadar iki koyun, 201’den 399’a kadar üç koyun zekât verilir. 400 koyun için de dört koyun zekât gerekir. Bundan sonra her yüz için bir koyun daha verilir. Zekât miktarının arttığı dilimlerin alt ve üst sınırı arasındaki sayı bağışlanmış olup, zekâta tabi değildir. Keçi de koyun gibidir.
2. Sığırlar İle Mandaların Zekâtı:
Sâime olan sığır cinsi hayvanların nisabı otuzdur. Bundan azına zekât gerekmez. Otuz sığırdan kırk sığıra kadar zekât olarak iki yaşına girmiş erkek veya dişi bir buzağı verilir. Kırk sığırdan altmış sığıra kadar üç yaşına girmiş erkek veya dişi bir dana verilir. Altmış sığırdan ise birer yaşını bitirmiş iki buzağı verilir. Sonra her otuzda bir buzağı ve her kırkta bir dana hesabı üzere zekât verilir. Zekât konusunda sığır ile manda aynı tür kabul edilir.
3. Develerin Zekâtı:
Saime develerin beşten azına zekât düşmez. Birer yaşlarını bitirmiş beş deve için bir koyun verilir. Fazlası dokuz deveye kadar muaftır. On deveden yirmi deveye kadar her beş devede bir koyun verilir. Yirmiden yirmi dörde kadar zekâttan muaftır. Yirmi beşten otuz beş deveye kadarda; iki yaşına girmiş bir dişi deve yavrusu verilir. Otuz altı deveden kırk beşe kadarda; üç yaşına girmiş bir dişi deve verilir. Kırk altı deveden altmışa kadarda; dört yaşına girmiş bir dişi deve verilir. Altmış bir deveden yetmiş beş deveye kadarda; beş yaşına ayak basmış bir dişi deve verilir. Yetmiş altı deveden doksana kadar üçer yaşına girmiş iki dişi deve vermek gerekir. Doksan birden yüz yirmiye kadarda; dört yaşına girmiş iki dişi deve verilir. Yüz yirmi deveden yüz kırk beşe kadarda; böyle dört yaşında iki deve ile birlikte her beş devede bir koyun verilir. Yüz kırk beş deveden itibaren 224’e kadar beşer, ondan sonra onar basamak olarak devam eder.
Ticaret malı olarak elde bulunan hayvanlar ticaret malının zekâtına tabi olur.
Günümüzde sermaye toprak ve ticaret dışında daha düzenli gelir sağlamak amacıyla başka yönlere yönelmiştir. Kira geliri sağlamak için işyeri, dükkân, han, apartman, depo ile üretim için tesis edilen fabrikalar, nakliye işi için otobüs, tren, uçak, gemi, tır ve benzeri vasıtalar, sığır ve tavuk çiftlikleri bunlar arasında sayılabilir. Bunların hepsi kendisinde büyüme ve gelişme olmaksızın geliri için yapılan yatırımlardır. Bu yüzden de gelirlerinden ve kârlarından zekât vermek gerekir. Örneğin, 100.000 € değerinde, yılda 10.000.€ kira geliri olan bir kişinin, evin değeri değil de kirası üzerinden zekâtını ödemesi gerekir. Böyle bir evin yıllık zekâtı: 10.000 € : 40 = 250 €‘dur.
Diğer yandan bazı durumlarda ticaret malı ve kira geliri bir malda toplanabilir. Bir müteahhit, satacağı bazı daireleri geçici olarak kiraya verse, bu dairelerin ticaret malı olma niteliği değişmez.
Yine mesela; on tane yolcu otobüsü olan kimse, bunların gelirinden zekât verir. Ancak yıl içinde bunlardan üç tanesini satmaya karar verse, alıcı çıkıncaya kadar, bunların sefere devam etmesi ticaret malı sayılmalarına engel olmaz.
Şirketlerin zekâtını açıklarken de temas ettiğimiz gibi sanayi tesislerinin üreme ve çoğalma niteliği bulunmayan fabrika binası, makineler, lojmanlar, servis araçları, depolar ve bu tesislerin üzerinde kurulduğu gayrimenkuller kıymeti üzerinden zekâta tabi olmaz. Belki bu kuruluşun döner sermayesinden, yıl sonunda borçlar düşüldükten sonra geride kalan nakit para, sağlam alacaklar, ham madde ve mamül maddeler vb. gelişme ve artma niteliği bulunan ekonomik değerler zekâta tabi olur.
Şirket ticaret amacıyla veya gerektiğinde nakde çevirmek için birtakım gayrimenkullere yatırım yapmışsa, bunlar kıymeti üzerinden zekâta girer.
Hasene ile Bu Yolda
Tüm yardımlara ben de varım.
Çalışmalarımızdan haberdar olmak için bültenimize kayıt olun.
Loading...
E-postanız gönderiliyor, lütfen bekleyin...
Çerez Politikası 🍪
Bu siteyi kullanarak çerezler politikamızı kabul etmektesiniz. Gizlilik Politikası
Detaylar